25 Nisan 2011 Pazartesi

Şiar Yalçın....

Seksenli yılların ortasında tıfıl bir üniversite öğrencisiyken “briç”e merak sarmıştım, o kadar ki, dört yıl boyunca neredeyse kahveden hiç çıkmadım. Okula sadece sağdan soldan ders notu toplamak ve sınava girmek için gidiyordum; uzun lafın kısası, iyi bir öğrenciydim ben.
Ne yalan söyleyeyim, “king” ya da “üç-beş-sekiz” gibi oyunların müdavimiyken briçten acayip tırsardım, gözümü fena korkutmuşlardı; aman şöyle zor bir oyundur, aman böyle çetrefil bir iştir, herkes oynayamaz, falan filan. Tıraş tabii. Ne var yani, briç işte, atla deve değil ya! Az buçuk elinde kâğıt tutabiliyorsan, kamyon şoförleri gibi uzunca bir süre kıçının üzerinde oturabiliyorsan senden âlâ “briççi” mi olur? Ha, bu özelliklerine bir de muhakeme gücünü ve briç adabını eklersen, hah işte o en güzeli.

Bunları niye mi söylüyorum, korkmayın diye; briç öyle öğrenmesi çok zor bir oyun değildir. Bir gün, üç beş arkadaş kahvede boş boş otururken bizim hergelelerden biri, “Hadi gelin size briç öğreteyim” dedi, yarım saat sonra kendimizi briç masasında bulduk. Kafasını gözünü yara yara briç oynadık; ama bir şey başka türlü nasıl öğrenilir, işte orasını bilemem. Zaten kozun ne olduğunu kavrarsanız, hiç korkmayın, gerisi çorap söküğü gibi gelir.

İşte böyle başladı briç tutkusu. Kahve kapanıncaya dek briç masasından kalkmazdık. Hatta kendi aramızda takım maçları yapmaya, ufak çaplı ikili turnuvalar düzenlemeye bile başlamıştık. Ama en güzeli de briç muhabbetiydi; saatlerce hiç bıkıp usanmadan bir el üzerine konuşuyorduk.
Pazar günlerini iple çekerdik. Şiar Yalçın’ın Cumhuriyet Pazar Eki’nde bir briç köşesi vardı, müptelasıydık. Problemlerin başlıkları divan edebiyatından bir dize olurdu genellikle. O problemleri çözmek bazen saatlerimi alırdı. 52 kâğıdı masaya yayar, o çetin cevizi kırmaya çalışırdım. Kafamdan buhar çıkardı bazen. Eğer biz çaylaklar yer oyunumuzu ve savunmamızı biraz geliştirebildiysek, Şiar Yalçın’ın sayesindedir bu. O briç köşesi bizim kâbemizdi, her pazar tavaf ederdik.

Yine de neresinden bakarsan bak, kahve briçiydi oynadığımız. Yani konuşmalarımız tam bir felaketti. Elimizi anlatmanın yolunu bilmediğimiz için sürekli çuvallıyor, abuk sabuk kontratlarla cebelleşmek zorunda kalıyorduk. Eğer konuşmalarınız kötüyse yer oyununuz istediğiniz kadar iyi olsun, briç de şuradan şuraya gidemezsiniz. Bizimkisi tam bir ‘saldım çayıra gerisini mevlam kayıra’ briçiydi. Deklarasyon bilgimiz kıttı, hatta hiç yok denecek kadar azdı. Cahil cesareti işte, ağlanacak halimize bakmadan bir de takım kurup dörtlü takım maçlarına gitmeye başladık; amatör bir takımın Süper Lig’de oynaması gibi bir şeydi bu.

Sürekli yenilip kös kös kahveye dönüyorduk. Bir seferinde masamızdaki yaşlı bir kibitzer (briç lügatinde seyirci demek) şaşırtıcı bir biçimde maç boyunca hiçbir şeye maydanoz olmadı; bilenler bilir, briçte yancılık yapan adamların çeneleri hiç kapanmaz, habire “Ya öyle mi oynanır, senin elin karo mu çıkar” türünden gıcık gıcık laflarla oyuncuların sinirini bozarlar; gündelik briçin tadı tuzu işte bu kibitzerlerdir. Her neyse, ne diyordum, o nezih adam bir kez ağzını açtı, o da maç sonunda: “Çocuklar yarım asırdan beri briç oynarım, kusura bakmayın ama sizin kadar kötü deklere veren başka bir takım görmedim.”

Yerden göğe kadar haklıydı. Usta oyuncular ellerini çok güzel anlatıyorlardı, çünkü ortak bir sistemleri vardı, ama biz çoğu zaman bataklığa düşmüşçesine debelenip duruyorduk. Kulaktan dolma bilgilerle peynir gemisi yürümüyordu. Ne yazık ki, hiç kaynak kitap yoktu. Bu alanda Türkiye tam bir çöldü. İşte tam bu sırada Şiar Yalçın, gene Hızır gibi imdadımıza yetişti; onun Fransızcadan çevirdiği Beşli Majör kitabını okuduk da yol yordam öğrendik, dörtlü takımlar liginde maç kazanır hale geldik.

Şiar Yalçın’ın hakkı ödenmez. Türkiye’de briçin yayılıp sevilmesinde onun payı çok büyüktür. Edwin Kantar, Michel Lebel, Pierre Jais, Terence Reese gibi şampiyonların, Hugh Kelsey gibi büyük briç yazarlarının eserlerini dilimize kazandırması briçimize yaptığı en büyük hizmetti; bir köy okulunda kütüphane kuran kişidir Şiar Yalçın. Onun ektiği tohumlar en sonunda yeşerdi de, son yıllarda briççilerimiz uluslararası arenalarda önemli başarılar kazandılar.
Heykeli dikilecek bir diğer isim de Erdal Sidar’dır; bu sinir küpü adam, onca imkânsızlıklara rağmen yıllarca dünyanın en iyi briç dergilerinden birini çıkardı. Ona da sağlık, afiyet diliyorum. Briç tarihimizin en büyük kahramanlarından biridir.

Fikret Doğan "Şiar Yalçın" Başlıklı yazısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder