25 Nisan 2011 Pazartesi

TÜRK BRİÇ'İNİN ÖYKÜSÜ

Bricimizin öyküsünü anlatmaya, 1920 İstanbul doğumlu üstat Adnan Benjenk'in anıları ile başlamak uygun olur. Küçük yaşlarda briç ile tanışan Benjenk 1934 yılında tutkulu bir plafon briç oyuncusu olmuştu*
1936-38 yıllarında İngiltere'nin Durham Üniversitesi’nde okuyan Benjenk, briç bilgisini geliştirdi; 1942 yılında gittiği Filistin'de briç oynamaya devam etti ve 1945 yılı sonunda İstanbul'a döndü.
Daha sonra Sıraselviler Caddesi girişine taşınan İstanbul Kulübü, 40'lı yıllarda Taksim Meydanı'nda, şimdiki The Marmara Oteli'nin yerindeydi. Benjenk, bayanların sadece pazar akşamı yemeğe gelebildiği; ceketsiz, kravatsız girilmeyen bu kulüpte, ünlü Kavafyan ile tanıştı ve briç oynadı. Kavafyan, İsviçre'de öğrenci olduğu yıllarda briç öğrenmiş, kısa zamanda çevresindekileri aşmış çok iyi bir kart oyuncusuydu. Bir İsveçli'nin "Mösyö Kavafyan, siz Kavafyan Sistemi'nin dünyadaki bir numaralı oyuncususunuz ve yegane oyuncususunuz" diye espri yaptığı bu usta oyuncu, okuduğu rengin üç kart ile tutulmasını ister ve çoğunlukla eşine oynama fırsatı vermezdi!
1948 yılında askere giden Benjenk, 1950 yılında döndükten sonra, Büyükada’da, Abdi Birol ve Mısır'dan yeni gelen Haluk Eratak ile tanıştı.
Adnan Benjenk, Faruk Ayral, Abdi Birol, Suha Eratak, Neşet Eren, Adil Fansa, İlhan Tokay birlikte briç oynamaya başlayıp, kendilerine Acol Sistemi'ni löve sayarak oynamayı öğreten, iyi briç bilgisine sahip Haluk Eratak’ın etrafında toplandılar.
1954 yılı sonlarında, Haluk Eratak'ın ısrarı ile, Beyoğlu Mis Sokak'taki ABC Gece Kulübü’nde, kartları zarflarda taşımak suretiyle, ilk turnuva düzenlendi ve 1955 yılında Hilton Oteli balo salonunun bir bölümü haftada iki defa turnuva yapmak için kiralandı. İki sene bu şekilde devam edildikten sonra, Eratak’ın sabit bir yer ve daha fazla turnuva yapmak istemesi üzerine, Dağcılık Kulübü'nün tavan arasındaki odada yapılan görüşmeler neticesinde, Pera Palas ile devamlı bir salon için anlaşmaya varıldı.
Nabi Up, Faruk Ayral, Veysi Midil, Neşet Eren, Haluk Eratak, İlhan Tokay, Abdi Birol, Adnan Benjenk tarafından 1957 yılında kurulan İstanbul Briç Kulübü, haftalık ikili turnuvalar dışında; dörtlü takım

*1935-1936 yıllarında, Charles Goren'in katkılarıyla, günümüzün modern kontrat briç uygulamasına geçilmiştir.
yarışmaları da düzenlemiş ve bayan oyuncuların katılımını sağlamıştı.
1958 yılında, Büyükada Anadolu Kulübü'ne gelen bir Alman’ın oyun analizleri ve daima haklı çıkması, kendilerine aşırı güvenen Benjenk ve Birol'ü şaşırttı. Deutch Bank genel müdürü Hans Von Aulock, ikinci dünya savaşında Anadolu'da bir yerde rehin tutulmuş; aynı kaderi paylaşan, bankanın genel müdürü Post'dan briç öğrenmiş ve çok kısa sürede öğretmenini geçmişti. Savaştan önce Hollanda Briç Milli Takımı'nın koçluğunu yapmış olan Post ile birlikte Anadolu Kulübü'ne üye olan Von Aulock, Benjenk'e "Reese On Play" kitabını hediye etti ve tüm briç oyuncularının eğitimine önemli ölçüde katkıda bulundu.
Leon Anav ve Albert İşalan (1958);
Nikola Rigopulos (1959), Hasan Dağlı ve Halit Bigat (1960), uzun yıllar Türk Brici'ne damgasını vuran Mehmet Kortay ve Koray Selçuk 1962 yılı sonunda Pera Palas'a geldiler.
1957 yılında Beyoğlu'nun ünlü Lüksemburg Kahvesi'nde Kortay ile birlikte oynamaya başlıyan Selçuk, 1963 yılında üstlendiği İstanbul Briç Kulübü direktörlüğünü 1965 yılı sonunda bıraktı ve yerine gelen Nikola Rigopulos, ölüm tarihi olan 1975 yılına kadar, bu görevi sürdürdü.
İstanbul Briç kulübü, turnuvaların 13 masaya çıkması ve Pera Palas'ın sapa gelmesi nedeniyle; 1968 yılında, İstanbul Kulübü'nden gelen teklifi kabul edip, Sıraselviler'deki binasının en üst katına yerleşti. 1971 yılına kadar burada kaldıktan sonra Nişantaşı'nda, halen faaliyet gösterdiği Kuyumcu İrfan Sokak'a taşındı.
Briç oyununa ilginin artması üzerine, İngiliz Milli Takımı, 1962 yılında Beyrut'ta yapılan Avrupa Şampiyonası dönüşünde, bir hafta misafir edildi. Benjenk'in, İngiltere Briç Federasyonu sekreteri ve milli oyuncu Jan Fleming ile yaptığı görüşmeler sonucu İstanbul'a gelen ekipte, H.P.F. Swinnerton Dyer; Kenneth Barbour, Jan Fleming, Joan Durran ve bazı İngiliz yöneticiler yer aldı. Benjenk, o yıl sonunda gittiği Deauville'de, daha sonra Liecestein Prensesi olan Nadine Ansay ile tanıştı ve Fransız Takımı'nı Türkiye'ye davet etti.
1963 yılında, önce Nadine Ansay, Gerard Desrousseaux, Jean-Michel Boulanger, Roytchov, Bertrand Romanet, Zadurof, Georges Theron sonra Omar Sharif, Benito Garozzo, Rixi Marcus, Giorgio Belladonna, Leon Yallouze, Ginette Flourney, Jojo Gresh İstanbul’da birer hafta misafir edildiler ve böylece Avrupa’da
tanınmaya başladık.
1964 yılında, Zeki Zeren, İbrahim Telci, Lori Burla, Abdi Birol, Adnan Benjenk, Haluk Eratak tarafından Şlem Briç Kulübü’nün kurulmasından sonra; İstanbul Briç Kulübü, Şlem Briç Kulübü, İstanbul Golf Kulübü ve Büyük Kulüp’ün katılımıyla, Türkiye Briç Federasyonu’nu oluşturuldu.
Necip Bir başkanlığında, Adnan Benjenk, Abdi Birol, Emine Abaoğlu, Tarık Ziyal'den oluşan yönetim kadrosuyla federasyon, öncelikle gösteri maçları yapmak ve brici yaymak arzusundaydı. Buna rağmen, Büyük Kulüp'de yapılan ilk karşılaşmaya iki, Home Kulüp'de yapılan ikinci karşılaşmaya sadece bir seyirci geldi.
1963 yılında, İslam Refioğlu, Orhan Vardarlı, Şefkati Bora, Kohen Erkip, Nermin Bingöl, Nejat Aykon, Bülent Savcı, Adnan Kocaarslan tarafından kurulan Ankara Briç Kulübü'nün federasyona katılmasıyla,
İstanbul Dörtlü Şampiyonası (1965),
İstanbul İkili Şampiyonası (1965),
Türkiye Dörtlü Şampiyonası (1966),
Türkiye İkili Şampiyonası (1966),
Cumhuriyet Kupası (1967)
organizasyonları başladı.
1968 yılında Sakarya Briç Kulübü ve İzmir Briç Kulübü’nün üye olmasıyla, Anadolu'ya adım atıldı. 1969 yılında, ilk milli takım seçildi ve o tarihte Avusturya Büyükelçisi olan Hasan İstinyeli'nin daveti üzerine, bir hafta Viyana'da kaldıktan sonra, Oslo’da yapılan Avrupa Şampiyonası'na katıldı. Benjenk tarafından temsil edilen federasyonumuz, turnuva öncesinde yapılan genel kurul toplantısında, Macaristan ile birlikte Avrupa Briç Federasyonu'na üye kabul edildi ve milli takımımız 21 takım içinde 16. sırayı aldı.
Açık ve bayanlar takım yarışmalarına katıldığımız 1970 Atina Avrupa Şampiyonası'nda, bayan takımımız yirmiden fazla takım arasında dokuzuncu olmayı başardı.



1969 yılından itibaren katıldığımız
şampiyonalarda, milli takımlarımızın
kadroları:

1969 - Oslo
27. Avrupa Şampiyonası
Adnan Benjenk,Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Halit Bigat
Siyami Uçak,Yusuf Özlen

1970 - Estoril
28. Avrupa Şampiyonası
Adnan Benjenk, Nikola Rigopulos
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Halit Bigat

Ranat Layıktez, Anita Behar
Emine Abaoğlu, Luci Benardete
Leyla Medina, Ginette Namer

1971 - Atina
29. Avrupa Şampiyonası
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Halit Bigat
Necmi Akça, Reha Tolun

1972 - Miami
4. Olimpiyat
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Necmi Akça, Reha Tolun
Yusuf Özlem, Aydın Aykut

1973 - Ostend
30. Avrupa Şampiyonası
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Necmi Akça, Reha Tolun
Vural Taşman, Kohen Erkip

1974 - Herzlia
31. Avrupa Şampiyonası
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Necmi Akça
Adnan Benjenk, Abdi Birol

1975 - Brighton
32. Avrupa Şampiyonası
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Necmi Akça
Vural Taşman, Kohen Erkip

1976 - Monte Carlo
5. Olimpiyat
Mehmet Kortay, Koray Selçuk
Hasan Dağlı, Necmi Akça
Vural Taşman, Kohen Erkip

1977 - Helsingör
33. Avrupa Şampiyonası
Melih Özdil, Faik Falay
Henri Matalon, Ahmet Bakırcı
Nedim Yahya, Sedat Nassi

1979 - Lausanne
34. Avrupa Şampiyonası
Faik Falay, Orhan Ekinci
Nafiz Zorlu, Sadık Arf
Ferit Ojalvo, Nedim Tursan
1980 - Valkenburg
6. Olimpiyat
Mehmet Kortay, Necmi Akça
Melih Özdil, Nafiz Zorlu
Sadık Arf

1982 - Biarritz
2. Dünya Şampiyonası
Mehmet Kortay, Necmi Akça
Melih Özdil, Mehmet Sırıklıoğlu
Serdar Özkan

1983 - Wiesbaden
36. Avrupa Şampiyonası
Mehmet Kortay, Necmi Akça
Melih Özdil, Nafiz Zorlu
Serdar Özkan, Ata Aydın

1987 - Brighton
38. Avrupa Şampiyonası
M. Ali İnce, Mesut Karadeniz
Faik Falay, Osman Alaaddinoğlu
Suat Öroğlu, Ergun Korkut

1988 - Venedik
8. Olimpiyat
Melih Özdil, Nafiz Zorlu
M.Ali İnce, Mesut Karadeniz
Osman Alaaddinoğlu
Nezih Kubaç

1989 - Turku
39. Avrupa Şampiyonası
Nafiz Zorlu, Salvator Assael
Süleyman Kolata, Tuğrul Avşar
Murat Kilercioğlu
Mehmet Demirkaya

1991 - Killarney
40. Avrupa Şampiyonası
Melih Özdil, Nezih Kubaç
Nafiz Zorlu, Salvator Assael
Ata Aydın, Ahmet Dedehayır

Ayşen Taner, Sevda Zorlu
Vera Adut, Banu Altınok
Ferihan Göksu, İlda Kandiyoti

1992 - Salsomaggiore
9. Olimpiyat
Melih Özdil, Nezih Kubaç
M. Ali İnce, Mesut Karadeniz
Ahmet Dedehayır
1993 - Menton
41. Avrupa Şampiyonası
Nafiz Zorlu, Salvator Assael
Ali Yalman, Mehmet Ekşioğlu
Enver Köksoy, Tezcan Şen

Vera Adut, Billur Araz
Ayşe Baykal, Meltem Özümerzifon
Gracia Yalman, Anita Kaneti

1994 - Albuquerque
5. Dünya Şampiyonası
Melih Özdil, Nezih Kubaç
Nafiz Zorlu, Salvator Assael
Yener Tınaz, Recai Saylık

1995 - Vilamoura
42. Avrupa Şampiyonası
Melih Özdil, M. Ali İnce
Nezih Kubaç, Hakan Göksu
Gökhan Yılmaz

Vera Adut, Feryal Solakoğlu
Eren Özan, Merih Tokcan
Nita Rosenthal, Eti Alkan

Şiar Yalçın....

Seksenli yılların ortasında tıfıl bir üniversite öğrencisiyken “briç”e merak sarmıştım, o kadar ki, dört yıl boyunca neredeyse kahveden hiç çıkmadım. Okula sadece sağdan soldan ders notu toplamak ve sınava girmek için gidiyordum; uzun lafın kısası, iyi bir öğrenciydim ben.
Ne yalan söyleyeyim, “king” ya da “üç-beş-sekiz” gibi oyunların müdavimiyken briçten acayip tırsardım, gözümü fena korkutmuşlardı; aman şöyle zor bir oyundur, aman böyle çetrefil bir iştir, herkes oynayamaz, falan filan. Tıraş tabii. Ne var yani, briç işte, atla deve değil ya! Az buçuk elinde kâğıt tutabiliyorsan, kamyon şoförleri gibi uzunca bir süre kıçının üzerinde oturabiliyorsan senden âlâ “briççi” mi olur? Ha, bu özelliklerine bir de muhakeme gücünü ve briç adabını eklersen, hah işte o en güzeli.

Bunları niye mi söylüyorum, korkmayın diye; briç öyle öğrenmesi çok zor bir oyun değildir. Bir gün, üç beş arkadaş kahvede boş boş otururken bizim hergelelerden biri, “Hadi gelin size briç öğreteyim” dedi, yarım saat sonra kendimizi briç masasında bulduk. Kafasını gözünü yara yara briç oynadık; ama bir şey başka türlü nasıl öğrenilir, işte orasını bilemem. Zaten kozun ne olduğunu kavrarsanız, hiç korkmayın, gerisi çorap söküğü gibi gelir.

İşte böyle başladı briç tutkusu. Kahve kapanıncaya dek briç masasından kalkmazdık. Hatta kendi aramızda takım maçları yapmaya, ufak çaplı ikili turnuvalar düzenlemeye bile başlamıştık. Ama en güzeli de briç muhabbetiydi; saatlerce hiç bıkıp usanmadan bir el üzerine konuşuyorduk.
Pazar günlerini iple çekerdik. Şiar Yalçın’ın Cumhuriyet Pazar Eki’nde bir briç köşesi vardı, müptelasıydık. Problemlerin başlıkları divan edebiyatından bir dize olurdu genellikle. O problemleri çözmek bazen saatlerimi alırdı. 52 kâğıdı masaya yayar, o çetin cevizi kırmaya çalışırdım. Kafamdan buhar çıkardı bazen. Eğer biz çaylaklar yer oyunumuzu ve savunmamızı biraz geliştirebildiysek, Şiar Yalçın’ın sayesindedir bu. O briç köşesi bizim kâbemizdi, her pazar tavaf ederdik.

Yine de neresinden bakarsan bak, kahve briçiydi oynadığımız. Yani konuşmalarımız tam bir felaketti. Elimizi anlatmanın yolunu bilmediğimiz için sürekli çuvallıyor, abuk sabuk kontratlarla cebelleşmek zorunda kalıyorduk. Eğer konuşmalarınız kötüyse yer oyununuz istediğiniz kadar iyi olsun, briç de şuradan şuraya gidemezsiniz. Bizimkisi tam bir ‘saldım çayıra gerisini mevlam kayıra’ briçiydi. Deklarasyon bilgimiz kıttı, hatta hiç yok denecek kadar azdı. Cahil cesareti işte, ağlanacak halimize bakmadan bir de takım kurup dörtlü takım maçlarına gitmeye başladık; amatör bir takımın Süper Lig’de oynaması gibi bir şeydi bu.

Sürekli yenilip kös kös kahveye dönüyorduk. Bir seferinde masamızdaki yaşlı bir kibitzer (briç lügatinde seyirci demek) şaşırtıcı bir biçimde maç boyunca hiçbir şeye maydanoz olmadı; bilenler bilir, briçte yancılık yapan adamların çeneleri hiç kapanmaz, habire “Ya öyle mi oynanır, senin elin karo mu çıkar” türünden gıcık gıcık laflarla oyuncuların sinirini bozarlar; gündelik briçin tadı tuzu işte bu kibitzerlerdir. Her neyse, ne diyordum, o nezih adam bir kez ağzını açtı, o da maç sonunda: “Çocuklar yarım asırdan beri briç oynarım, kusura bakmayın ama sizin kadar kötü deklere veren başka bir takım görmedim.”

Yerden göğe kadar haklıydı. Usta oyuncular ellerini çok güzel anlatıyorlardı, çünkü ortak bir sistemleri vardı, ama biz çoğu zaman bataklığa düşmüşçesine debelenip duruyorduk. Kulaktan dolma bilgilerle peynir gemisi yürümüyordu. Ne yazık ki, hiç kaynak kitap yoktu. Bu alanda Türkiye tam bir çöldü. İşte tam bu sırada Şiar Yalçın, gene Hızır gibi imdadımıza yetişti; onun Fransızcadan çevirdiği Beşli Majör kitabını okuduk da yol yordam öğrendik, dörtlü takımlar liginde maç kazanır hale geldik.

Şiar Yalçın’ın hakkı ödenmez. Türkiye’de briçin yayılıp sevilmesinde onun payı çok büyüktür. Edwin Kantar, Michel Lebel, Pierre Jais, Terence Reese gibi şampiyonların, Hugh Kelsey gibi büyük briç yazarlarının eserlerini dilimize kazandırması briçimize yaptığı en büyük hizmetti; bir köy okulunda kütüphane kuran kişidir Şiar Yalçın. Onun ektiği tohumlar en sonunda yeşerdi de, son yıllarda briççilerimiz uluslararası arenalarda önemli başarılar kazandılar.
Heykeli dikilecek bir diğer isim de Erdal Sidar’dır; bu sinir küpü adam, onca imkânsızlıklara rağmen yıllarca dünyanın en iyi briç dergilerinden birini çıkardı. Ona da sağlık, afiyet diliyorum. Briç tarihimizin en büyük kahramanlarından biridir.

Fikret Doğan "Şiar Yalçın" Başlıklı yazısı